Beklediğimiz Indie’ler – The Medium
[ Beklediğimiz Indie’ler köşemizde takip listemizde olan ve çıkmasını sabırsızlıkla beklediğimiz indie oyunları ilgi çekici beş maddede tanıtmaya çalışıyoruz. ]
Geçtiğimiz Mayıs ayı içerisinde Microsoft, Xbox Series X için özel bir gösterim yaptı ve bu programda bazı oyunlar da gösterildi malumunuz. İşte o oyunlar içerisinde The Medium da yer almaktaydı. Sonrasında Haziran ayındaki gösterimde kendisi hakkında biraz daha fikir edinme imkanı bulduk. Bu yılın son aylarında geleceği ilan edilen oyun, gayet ilgi çekici görünüyor.
Hazır resmi hikâye fragmanı da yayınlanmışken, beklediğimiz indie’ler arasında kendisinden de bahsedelim, neden merakla beklediğimizi sizlerle paylaşalım istedik:
> Bloober Team, gerilim oyunları denildiğinde akla gelen bir firma oldu desek herhalde yanlış olmaz. The Medium ile bu zincire yeni bir halka eklenecek. Adından da anlaşılabileceği üzere oyunumuzun baş karakteri Marianne, bir medyum. Marianne, özel yeteneği sayesinde iki dünyada (normal dünya ve ruhlar dünyası) varlığını sürdürebiliyor, her iki dünyaya da ulaşabiliyor. Bir çocuğun öldürülmesiyle ilgili görüntüler, karakterimizi yıllar önce büyük bir trajedinin yaşandığı bir otele götürüyor. Burada bazı sorulara yanıtlar bulmaya çalışacağız. Ama bu çok da kolay olmayacak.
> The Medium, kendisine tema olarak 1980’ler Polonyasını almış durumda. Zaten ilk fragmanda Krakow’un tarihi meydanı (Eski Şehir Meydanı – Old Town Square) ve ünlü katedrali Bakire Meryem Bazilikası’nı (St.Mary’s Basilica) görüyorduk. Ayrıca, Jacek Zieba da Xbox gösterimi sonrası verdiği röportajda oyunun 1980’ler Krakow’unda geçtiğini belirtmişti. Geliştirici stüdyonun Krakow merkezli bir stüdyo olduğunu göz önünde bulundurunca çok da şaşırtıcı bir tercih olmasa gerek. Ama tabii bu durum sadece geliştiricilerin kendi şehirlerini oyunda kullanmak arzularından kaynaklanmıyor. Krakow’un tarihi mekanları, oyunun gerilim yüklü temasına gayet uygun düşüyor. En azından fragmanda gördüklerimizden hareketle bu yönde bir çıkarımda bulunmak mümkün.
> The Medium, bu nesli es geçip gelecek neslin imkanlarından istifade etmeyi hedefleyen bir oyun. Yapımcıları, mevcut konsol neslinin sunamayacağı bazı teknik olanakları kullanarak oyunun atmosferine katkıda bulunmak istiyorlar ve bunun için de oyunu yeni nesle çıkarmaya karar veriyorlar. Oyunun önemli özelliklerinden birisi olan iki ayrı dünyada aynı anda ilerlemek, bu yeni donanım gücü sayesinde mümkün olabilmiş. Aynı mekânın iki ayrı düzlemdeki halini, herhangi bir yükleme ekranıyla karşılaşmadan, neredeyse anlık olarak görebilmemizi sağlıyor bu donanım gücü. Oyunun temel mantığı farklı düzlemleri kullanıp engelleri aşmak, bulmacaları çözmek üzerine kurulu olunca, böyle bir imkânı değerlendirmek ve daha akıcı bir oynanış deneyimi sunmak istemelerinden daha doğal bir şey olmasa gerek.
> Oyunun geçeceği dünyadaki ikiliği müzikler konusunda da sürdürelim demişler ve Bloober Team’den Arkadiusz Reikowski ile Silent Hill’de imza attığı parçalarla bildiğimiz Akira Yamaoka’ya teslim etmişler oyunun müziklerini. Bu sayede bizleri gayet etkileyici parçaların beklediği konusunda şüpheye pek yer kalmıyor. Yamaoka tarafından bestelenen ve oyunumuzun baş kötüsü The Maw’un adını taşıyan parça, bu konuda bizlere güzel bir fikir verebilir.
> Ve elbette Troy Baker! Ne dersiniz günün birinde, Troy Baker’sız oyun olmaz demeye başlayacak mıyız 🙂 İşin şakası bir yana, Baker’ın, dahil olduğu oyunlarda gösterdiği performans genelde başarılı olmuştur. Bu sefer de başarılı bir performansa imza atabileceğini düşünmek için geçmiş tecrübelere bakmak kâfi. Son fragmanda kendisi tarafından seslendirilen The Maw’u da görmüş olduk. Hemen peşine de aşağıdaki röportajla oyuna dair görüşlerini paylaştı.